Beykozlu
New member
CHP Genel Lider Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, taban fiyata, memur ve emekli maaşlarında yapılan artışların önemli bir kısmının enflasyonla geri alındığını belirterek, “Gelir artışlarının her ay ya da azami üç ayda bir bir daha düzenlenmesi kaçınılmaz hale geldi” dedi.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık kıymetlendirme raporunu bugün yayımladı. Raporunda iç siyaset, dış siyaset, iktisat ve gündeme ait değerlendirmelerde bulunan Toprak, şunları kaydetti:
“İktidar ittifakının TBMM’den geçirdiği Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmenlerin beklenti ve gereksinimlerine cevap vermekten uzak, düzmece cezalar ve siyasi maksatlarla öğretmen tasfiyesini önnazarann bir düzenlemedir. Eğitim sistemi, eğitim çağındaki bir milyonu aşkın çocuk ve gencin okul dışı kaldığı bir noktaya getirildi. Artık bu kanunla yüksek lisans-doktora diploması ticareti ve sahteciliğin yolu açılarak tümüyle çöküşe taban hazırlanıyor.
Öğretmen açığı bulunmasına rağmen atama bekleyenler atanmıyor. On binlerce kontratlı garantisiz öğretmen, taban fiyatın altında istihdam ediliyor. Saat fiyatı 28 liradan toplumsal garantisiz olarak çalıştırılıyor. Kesintisiz 30 saat derse girse bile aldığı fiyat 3 bin 360 TL. Yalnızca bu tablo bile iktidarın öğretmene, eğitime-öğretime bakışını ve zihniyetini yansıtıyor.
“Öğretmen tasfiyesine taban hazırlıyor”
TBMM’den geçirilen Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun öğretmenler ve toplum nezdinde kabul görmediği somutlaştı. Öğretmenlere vaat edilen 3600 ek göstergenin iktidarın siyasi emellerine alet edildiği ve bir seçim yatırımı olarak kullanılmak istendiği ortaya çıktı. Ayrıyeten Türk Eğitim Derneği’nin yayınlandığı 2020-2021 Eğitim Raporu hem eğitimin içler acısı halini tıpkı vakitte iktidarın eğitime bakış açısını, yeni düzenlemelerin gereksinimlere yönelik olmadığını gösteriyor.
İktidar ittifakının TBMM’den geçirdiği Öğretmenlik Meslek Yasası’nın uygulamaya giriş tarihinin 2023 olarak belirlenmesi, öğretmenlere vaat edilen 3600 ek göstergenin bir seçim yatırımı olarak kullanılmak istendiğini ortaya koyduğu üzere, seçime kadar iktidarın siyasi gayelerle maddede öteki değişikliklere gitme niyetini sergilemektedir.
Bu göstermelik yasa, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve öğrencilerin ortasında bulunduğu ağır sıkıntıları çözmediği üzere öğretmenlik mesleğinin siyasallaşmasına, torpile, kayırmacılık ve engellemelere, siyasi tercihler doğrultusunda öğretmen tasfiyesine taban hazırlıyor.
“Otokrat bir Ortadoğu ülkesine dönüşmenin siyasi faturası ağır olacaktır”
Avrupa Kurulu Bakanlar Komitesi, AİHM’nin 4,5 yıldan bu yana tutuklu Osman Kavala hakkında verdiği hak ihlali, tahliye ve tutukluluğun siyasi hedefle sürdürüldüğü istikametindeki kararların uygulanmaması üzerine, Türkiye hakkında ‘ihlal sürecini’ başlattı. ‘AYM kararlarına hürmet duymuyorum’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık de Türk mahkemelerine hürmet duymayanlara hürmet duymayacaklarını söyleyerek kendini açığa çıkardı.
Türkiye’ye sonucun uygulanması için müddet vererek üç kere ikazda bulunan Avrupa Kurulu Bakanlar Komitesi (AKBK), 2 Şubat’ta üçte iki sıklıkla aldığı kararla ihlal prosedürü başlattı. Osman Kavala davası, Türkiye’ye karşı yaptırımların devreye girmesini de gündeme getirebilecek yeni bir etaba girdi. AKBK, bu kapsamda AİHM’ye yazarak Türkiye’nin karara uyup uymadığını soracak. 17 yüksek yargıçtan oluşan AİHM Büyük Dairesi, Türkiye’nin kelam konusu kararla ilgili yükümlülüğünü karara bağlayarak AKBK’ye bildirecek. Azami 6 ay sürmesi beklenen bu sürecin sonunda AİHM’nin vereceği karşılıkla ihlal prosedürü resmi olarak devreye girecek.
Türkiye, AİHM kararlarını uygulamaz, Avrupa Konseyi’nden ihraç noktasına gelirse bu biçimde bir durum demokrasiyle yönetilen ülkelerle, demokratik hukuk devletleriyle Türkiye içindeki uçurumu büyütecek, ortak demokratik bedeller temelini yıkacaktır. İnsan haklarını, temel hak ve özgürlükleri reddeden bir ülke olarak etiketlenmenin, hukuksuz, adaletsiz, otokrat bir Ortadoğu ülkesine dönüşmenin siyasi faturası ağır olacaktır.
“Ailenin korunması ve bayana karşı şiddetin önlenmesine dair kanunu ciddiyetle uygulanmalı”
Bayana şiddet ve bayan cinayetleri ülkesi haline gelen Türkiye’de, ocak ayında 54 bayan cinayeti daha işlendi. İçişleri Bakanı, halkın can güvenliğini sağlamak yerine MOBESE ile muhalifleri izlemeyi öncelikli nazaranv sayıyor. Tehlike altındaki bayanlara yönelik şiddete karşı onları korumak ve yaşatmak için bakanlığını gorevlendirmek yerine, ayak kırmaktan ve başa sıkmaktan kelam ediyor.
Ailenin Korunması ve Bayana Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı müdafaa kanunu, ciddiyetle tüm kural ve prensipleriyle uygulanmalı, bakılırsavi ihmal edenler, uzaklaştırma kararlarının uygulanmasına duyarsız kalan kamu güvenlik üniteleri hakkında süreç yapılmalıdır. Bayan cinayetleri, kuşkulu bayan vefatları hızla soruşturulmalı, failler ortaya çıkartılarak cezalandırılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi sonucu kaldırılarak geri çekilmeli ve yürürlüğe konulmalıdır.
Bayan Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun her ay yayınladığı raporun ocak ayı sonuçları vahim. Geçen yıl 500, bu yılın ocak ayında 26 bayan erkekler tarafınca öldürülürken 28 bayan ise kuşkulu biçimde vahşice öldürülmüş biçimde bulundu. Yalnızca bir ayda 54 hanımın katledildiği Türkiye, giderek bayanlar için yaşanmaz bir ülkeye dönüşüyor. Bayanları müdafaayı, bayana ve çocuklara şiddeti, cinayetleri, tecavüzü, istismarı önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, bayanları umursamıyor.
“Artışların önemli bir kısmı enflasyonla geri alındı”
Enflasyon sepetindeki mamüllerin ve yüklerin güncellenmesine ve 409 hususun tartılarının değiştirilmesine karşın TÜİK’in 2022 Ocak ayına ait enflasyon dataları, aylık yüzde 11,10, yıllık yüzde 48,69 oldu. Memur ve memur emeklisi maaşlarına birinci 6 ay için yapılan yüzde 7,5 oranındaki artırım, enflasyon artışının altında kaldı. Merkez Bankası’nın üç hafta evvel yüzde 23 olarak deklare ettiğı yılsonu enflasyon amacı çöpe gitti.
Besin meblağlarında aylık enflasyonun yüzde 10,9’da kalmasına karşılık yıllık yüzde 55,6’ya ulaşmış olması, sayıların gerçekliğinin sorgulanmasını gerektiriyor. TÜFE’de, ocakta bundan evvelki aya nazaran yüzde 11,10, geçen yılın birebir ayına göre yüzde 48,69 artış oldu. Enflasyon, Nisan 2002’den bu yana en yüksek düzeye çıktı. Bağımsız ekonomist ve akademisyenlerin oluşturduğu ENAG, enflasyonun ocakta aylık bazda yüzde 15,79, yıllık olarak da yüzde 115,17 arttığını hesapladı.
Merkez Bankası (MB), 2022 yılsonu enflasyon gayesini yüzde 11,8’den yüzde 23,2’ye yükseltmişti. Bu maksadın tutabilmesi için kalan 11 ayda toplam enflasyonun yüzde 12,1 olması gerekiyor. Bu da şubat-aralık periyodunda aylık enflasyonun en çok yüzde 1 olması demek. halbuki daha şimdiden önümüzdeki aylarda da aylık enflasyonun bir süre daha çift haneli ve daha sonrasında en az aylık yüzde 5-9 içinde seyredeceği görülüyor. TÜİK’in yüzde 11,10 olarak deklare ettiğı ocak enflasyonu, MB’nin 2022 yılı birinci enflasyon raporundaki gayeleri çöpe dönüştürdü.
Minimum fiyata, memur, emekli, kontratlı fiyatlarına yapılan artışların önemli bir kısmı enflasyonla geri alındı. Sayıları 14 milyona yaklaşan emekliler enflasyonun ağır hasarıyla gelirlerinde eksiye düştü. Gelir artışlarının her ay ya da azami üç ayda bir bir daha düzenlenmesi kaçınılmaz hale geldi.
“Tarımda yapısal ıslahatların süratle uygulamaya konulması zorunludur”
İktidar, ziraî üretimin girdi maliyetleriyle sürdürülemez hale geldiği ve besin enflasyonunun yüzde 55’i aştığı bir ortamda milyonlarca üreticinin feryadını duymazdan geliyor. Üretim girdileri yüzde 250-400 içinde artan üreticiye dekar başına 50 liralık takviyeyle yaklaşan besin kıtlığının önlenmesi olanaksız. Ülkemizin zerzevat meyve üretim ve ihracat deposu vilayetlerimizden yükselen sesler, seracılığın tükenmeye gerçek gittiğini gösteriyor.
Tarımda yapısal ıslahatların süratle uygulamaya konulması zaruridir. Üretim düşüşü ve besin kıtlığı başladıktan daha sonra alınacak hiç bir tedbir tahlil sağlamayacağı üzere, dünyada artan besin meblağları ve besin arzı niçiniyle ithalat yoluna gidilse de yüksek fiyattan yapılacak ithalat fiyat artışlarını ve enflasyonu daha da üst çekecektir. İktidarın üreticinin üretimden vazgeçmemesi için önemli bir takviye programını, ithal girdilerde sübvansiyonu, sulama, elektrik, doğal gaz fiyatlarında indirim ya da faturanın belli bir yüzdesinin iadesini gündemine alması gerekmektedir.
“Daha fazla malı daha ucuza ihraç ederek ihraç gelirlerini artırma yolunun sonuna gelindi
İktidarın ‘ihracat artışı ve cari fazla’ üzerine kurguladığı ekonomik modeli, ocakta aylık 10,5 milyar dolarla tüm vakit içinderın rekorunu kıran dış ticaret açığı ile daha birinci ayda çöktü. İhracatın ithalatı karşılama oranı 20,3 puan düşüşle yüzde 62,8’e inerken ithalatta yüzde 55’e varan artış, ‘rekabetçi kur’ siyasetinin ve ‘kuru baskılama’ siyasetinin geçersizliğini gösterdi.
İktidarın düşük faiz ile yatırımların desteklenerek, büyüme ve istihdam artışını hedefleyen, rekabetçi kur avantajı ve yatırımların artmasıyla ihracatın artırılmasını, ithalatın düşürülmesini ve cari açığın cari fazlaya çevrilmesiyle döviz gelirlerinin artırılmasını, dış borca bağımlılığın ortadan kaldırılmasını önbakılırsan modeli, daha yolun başında en kıymetli ayağından önemli yara aldı. Ocak ayı bilgilerindeki asıl dikkat edilmesi gereken tablo, ihracat artışına karşın ihraç gelirlerinin düşmesi, ünite ihracat gelirinin, ünite ithalat fiyatının üçte biri düzebir daha inmiş olması. Başka deyişle daha fazla malı daha ucuza ihraç ederek ihraç gelirlerini artırma yolunun sonuna gelindi.
“131 milyon hesaptan KKM’ye geçen hesap sayısı 620 bin”
BDDK, Kur Muhafazalı Vadeli TL Mevduat (KKM) hesap sahiplerinin 620 bin kişi olduğunu deklare etti. Yapılan bildiri değişiklikleriyle parası döviz olanlara sağlanan imkanlar genişletiliyor. 620 bin kişinin faiz geliri ve dövizindeki kur kaybı, 84 milyon yurttaşın ödedikleri vergilerle Hazine’den finanse ediliyor. 131 milyon hesaptan KKM’ye geçen hesap sayısı 620 bin, toplam hesapların binde 2,1’i.
Vaat edilen faize, kur garantisine, yüksek getiriye karşın toplam mevduatın yalnızca yüzde 5,5’lik kısmı KKM sistemine dahil olmuş. Mevduat sahipleri, iktidara ve iktisat idaresine güvensizliğini ve paralarıyla ilgili tasa taşıdıklarını, sistemin haricinde kalmayı tercih ettiklerini gizlemiyor.
“BDDK bilgileri, iktidarın uyguladığı para, faiz, kur siyasetlerinin milyonerlere hizmet ettiğini sergiliyor”
BDDK’nın 2021 yılsonu bilgileri, iktidarın uyguladığı para, faiz, kur siyasetlerinin zengini daha güçlü, yoksulu daha yoksul yaptığını, milyonerlere hizmet ettiğini sergiliyor. Kitleler fakirleşirken milyonerlerin sayısı bir yılda yaklaşık 200 bin kişi arttı.
Açıklanan resmi bilgilerle geçen yıl milyoner sayısı 191 bin 181 kişi arttı. Hesabında 1 milyon TL ve üzerinde parası olanların toplam sayısı ikiye katlanarak 471 bine ulaştı. 2020 yılında bu sayı 279 bin idi.
471 bin hesapta 3,1 trilyon, 125 milyon hesapta 87 milyar olduğunu düşündüğümüzde, uçurumun ne kadar derin olduğu, servetin dar bir kesimde toplandığı daha uygun anlaşılıyor. Birden fazla hesap yalnızca maaş hesabı ve milyonlarca hesaptaki para, maaş yattıktan daha sonra sıfırlanıyor. Bu da iktidarın uyguladığı iktisat siyasetlerinin kimlere hizmet ettiğini somut hale getiriyor.
“Millete ilişkin olan millete dönecek”
Cumhurbaşkanı Erdoğan sonucuyla Hazine’ye, Ulusal Emlak’a ilişkin kıyı ve ormanlık alanlarda, kıyılarda, kent merkezlerinde bedelli arsa ve topraklar satılırken bir yandan da millete ilişkin bu varlıkların satışına, imara, inşaata açılmasına yönelik yargıdan iptal kararları çıkıyor. CHP iktidarında, mevcut iktidarın arsa-arazi yağması, doğayı tahrip eden imar kararlarıyla birilerine aktardığı devasa rantlar geri alınacak, milletin olan millete iade edilerek bir daha milletin olacaktır.
Geçen hafta Danıştay’ın en üst ve son karar organı olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’ndan çıkan kararla iktidarın rant ve inşaat hırsının hukuksuzluğu yargı sonucuyla da tescil edildi. Eş vakitli olarak Ordu Yönetim Mahkemesi, Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin kıyı düzenleme ve rekreatif alan kazanma emelli deniz dolgu projesinin inşaatını durdurdu. Bilhassa Karadeniz’de doğayı alabildiğine tahrip eden; yaylaları, kıyı şeritlerini, ormanlık alanları imara, çevreyi kirleten maden yatırımlarına açan iktidarın çevreyi katleden bir sonucu daha yargıdan döndü.
Lakin bugünden şunun bilinmesi gerek. Bu yerler, yerler, kıyılar, kıyılar Hazine’nin üzerine de görünse millete ilişkin. Yangından mal kaçırırcasına, iktidardan gideceklerini bakılırsarek sürat verdikleri bu satışlarda milletin olan taşınmazları kapışanlar, bunların kamulaştırılacağını, kendilerinden geri alınacağını ve tekrar ilişkin olduğu yere, millete iade edileceğini bilmeliler. Kimse bu rant ve etraf katliamına ortak olup, servet ve yarar kapısı nazaranrek yanlış hesap yapmasın. Millete ilişkin olan millete dönecek, kimsenin telaşı olmasın.
“CHP iktidarında tabiatın korunduğu bir Türkiye’de daima bir arada memnun ve huzurlu yaşayacağız”
AK Parti iktidarları müddetince son 20 yılda, ülkemizde etraf ve tabiat tahribatı hızlandı. Uygulanan güç siyasetleriyle, yandaş müteahhitlere dağıtılan lisanslarla ülkenin su kaynakları tüketildi. Kuruyan sulak alanlarda yaşayan canlı çeşitleri yok oldu. Sulak alanları, süratle çöle dönüştü. Tarım alanları imar değişiklikleriyle yapılaşmaya açıldı.
İktidarın ülkenin çıkarlarını, etrafın ve tabiatın korunmasını düşünmekten çok günlük siyasi çıkarının peşinde olduğu, çevreyi doğayı, doğal kaynaklarımızı muhafaza konusunda samimi olmadığı açıkça görülüyor. CHP iktidarında, etraf ve tabiat katliamı son bulacak. Daha yeşil, etrafın, tabiatın korunduğu, çağdaş tarımın inşa edildiği bir Türkiye’de, daima bir arada keyifli ve huzurlu yaşayacağız.
“Katar-ABD içindeki bu sürpriz yakınlaşma ABD idaresinin bölgedeki yeni tercihlerini yansıtıyor”
ABD Lideri Biden’ın Katar Buyruğu Pir el Tamim’i Beyaz Saray’a davet ederek ağırlaması ve Katar’ı ‘NATO üyesi olmayan en kıymetli stratejik ortak ve müttefik’ olarak nitelendirmesi, bölgemizde Katar’a ABD tarafınca epey kıymetli bir misyon yüklendiğini gösteriyor. Rusya’nın Kuzey Akım 2 boru sınırını yaptırım kapsamına almayı planlayan ABD, Avrupa’nın doğal gaz açığını Katar’dan sağlamayı hedefliyor.
Katar-ABD içindeki bu sürpriz yakınlaşma, ABD idaresinin bölgedeki yeni tercihlerini yansıtıyor. Doğu Akdeniz’de Mısır’a 2 milyar dolarlık silah satışına onay vererek müttefik seçimini ilan eden ABD, Ege ve Akdeniz’de bu durumu Dedeağaç ve Girit’te kurduğu üsleri, F-35 ve savaş gemileri de dahil 9 milyar dolarlık silah satışıyla Yunanistan’a verdi. Erdoğan iktidarının ve ötürüsıyla Türkiye’nin bu tercihler ortasında yer almadığı anlaşılıyor.
“İran ile ABD içindeki nükleer müzakerelerde olumlu bir gelişme sağlandı”
Trump devrinde kaldırılan sivil maksatlı nükleer faaliyetlere yönelik muafiyetler bir daha yürürlüğe konularak, İran ile ABD içindeki nükleer müzakerelerde olumlu bir gelişme sağlandı. ABD’nin Trump’ın sonucunı iptal ve muafiyetleri devreye sokma sonucunın Katar Emiri’nin ABD ziyaretinden daha sonrasında gelmesi, Katar’ın aracılığının birinci olumlu kararı olarak kıymetlendirilebilir.
Bundan bu biçimde bölgede ABD ile sorun ve düşünce yaşayan ülkelerin Katar’ın kapısını çalmasının gerekeceği söylenebilir. Bu açıdan Biden ile yakınlaşmak ve ortasını düzeltmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar Emiri’nden yardım ve dayanak istemesi, oduna hazır olduğunu iletmesi sürpriz olmayacaktır.” (ANKA)
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık kıymetlendirme raporunu bugün yayımladı. Raporunda iç siyaset, dış siyaset, iktisat ve gündeme ait değerlendirmelerde bulunan Toprak, şunları kaydetti:
“İktidar ittifakının TBMM’den geçirdiği Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmenlerin beklenti ve gereksinimlerine cevap vermekten uzak, düzmece cezalar ve siyasi maksatlarla öğretmen tasfiyesini önnazarann bir düzenlemedir. Eğitim sistemi, eğitim çağındaki bir milyonu aşkın çocuk ve gencin okul dışı kaldığı bir noktaya getirildi. Artık bu kanunla yüksek lisans-doktora diploması ticareti ve sahteciliğin yolu açılarak tümüyle çöküşe taban hazırlanıyor.
Öğretmen açığı bulunmasına rağmen atama bekleyenler atanmıyor. On binlerce kontratlı garantisiz öğretmen, taban fiyatın altında istihdam ediliyor. Saat fiyatı 28 liradan toplumsal garantisiz olarak çalıştırılıyor. Kesintisiz 30 saat derse girse bile aldığı fiyat 3 bin 360 TL. Yalnızca bu tablo bile iktidarın öğretmene, eğitime-öğretime bakışını ve zihniyetini yansıtıyor.
“Öğretmen tasfiyesine taban hazırlıyor”
TBMM’den geçirilen Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun öğretmenler ve toplum nezdinde kabul görmediği somutlaştı. Öğretmenlere vaat edilen 3600 ek göstergenin iktidarın siyasi emellerine alet edildiği ve bir seçim yatırımı olarak kullanılmak istendiği ortaya çıktı. Ayrıyeten Türk Eğitim Derneği’nin yayınlandığı 2020-2021 Eğitim Raporu hem eğitimin içler acısı halini tıpkı vakitte iktidarın eğitime bakış açısını, yeni düzenlemelerin gereksinimlere yönelik olmadığını gösteriyor.
İktidar ittifakının TBMM’den geçirdiği Öğretmenlik Meslek Yasası’nın uygulamaya giriş tarihinin 2023 olarak belirlenmesi, öğretmenlere vaat edilen 3600 ek göstergenin bir seçim yatırımı olarak kullanılmak istendiğini ortaya koyduğu üzere, seçime kadar iktidarın siyasi gayelerle maddede öteki değişikliklere gitme niyetini sergilemektedir.
Bu göstermelik yasa, öğretmenlerin, eğitim sisteminin ve öğrencilerin ortasında bulunduğu ağır sıkıntıları çözmediği üzere öğretmenlik mesleğinin siyasallaşmasına, torpile, kayırmacılık ve engellemelere, siyasi tercihler doğrultusunda öğretmen tasfiyesine taban hazırlıyor.
“Otokrat bir Ortadoğu ülkesine dönüşmenin siyasi faturası ağır olacaktır”
Avrupa Kurulu Bakanlar Komitesi, AİHM’nin 4,5 yıldan bu yana tutuklu Osman Kavala hakkında verdiği hak ihlali, tahliye ve tutukluluğun siyasi hedefle sürdürüldüğü istikametindeki kararların uygulanmaması üzerine, Türkiye hakkında ‘ihlal sürecini’ başlattı. ‘AYM kararlarına hürmet duymuyorum’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık de Türk mahkemelerine hürmet duymayanlara hürmet duymayacaklarını söyleyerek kendini açığa çıkardı.
Türkiye’ye sonucun uygulanması için müddet vererek üç kere ikazda bulunan Avrupa Kurulu Bakanlar Komitesi (AKBK), 2 Şubat’ta üçte iki sıklıkla aldığı kararla ihlal prosedürü başlattı. Osman Kavala davası, Türkiye’ye karşı yaptırımların devreye girmesini de gündeme getirebilecek yeni bir etaba girdi. AKBK, bu kapsamda AİHM’ye yazarak Türkiye’nin karara uyup uymadığını soracak. 17 yüksek yargıçtan oluşan AİHM Büyük Dairesi, Türkiye’nin kelam konusu kararla ilgili yükümlülüğünü karara bağlayarak AKBK’ye bildirecek. Azami 6 ay sürmesi beklenen bu sürecin sonunda AİHM’nin vereceği karşılıkla ihlal prosedürü resmi olarak devreye girecek.
Türkiye, AİHM kararlarını uygulamaz, Avrupa Konseyi’nden ihraç noktasına gelirse bu biçimde bir durum demokrasiyle yönetilen ülkelerle, demokratik hukuk devletleriyle Türkiye içindeki uçurumu büyütecek, ortak demokratik bedeller temelini yıkacaktır. İnsan haklarını, temel hak ve özgürlükleri reddeden bir ülke olarak etiketlenmenin, hukuksuz, adaletsiz, otokrat bir Ortadoğu ülkesine dönüşmenin siyasi faturası ağır olacaktır.
“Ailenin korunması ve bayana karşı şiddetin önlenmesine dair kanunu ciddiyetle uygulanmalı”
Bayana şiddet ve bayan cinayetleri ülkesi haline gelen Türkiye’de, ocak ayında 54 bayan cinayeti daha işlendi. İçişleri Bakanı, halkın can güvenliğini sağlamak yerine MOBESE ile muhalifleri izlemeyi öncelikli nazaranv sayıyor. Tehlike altındaki bayanlara yönelik şiddete karşı onları korumak ve yaşatmak için bakanlığını gorevlendirmek yerine, ayak kırmaktan ve başa sıkmaktan kelam ediyor.
Ailenin Korunması ve Bayana Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı müdafaa kanunu, ciddiyetle tüm kural ve prensipleriyle uygulanmalı, bakılırsavi ihmal edenler, uzaklaştırma kararlarının uygulanmasına duyarsız kalan kamu güvenlik üniteleri hakkında süreç yapılmalıdır. Bayan cinayetleri, kuşkulu bayan vefatları hızla soruşturulmalı, failler ortaya çıkartılarak cezalandırılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi sonucu kaldırılarak geri çekilmeli ve yürürlüğe konulmalıdır.
Bayan Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun her ay yayınladığı raporun ocak ayı sonuçları vahim. Geçen yıl 500, bu yılın ocak ayında 26 bayan erkekler tarafınca öldürülürken 28 bayan ise kuşkulu biçimde vahşice öldürülmüş biçimde bulundu. Yalnızca bir ayda 54 hanımın katledildiği Türkiye, giderek bayanlar için yaşanmaz bir ülkeye dönüşüyor. Bayanları müdafaayı, bayana ve çocuklara şiddeti, cinayetleri, tecavüzü, istismarı önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, bayanları umursamıyor.
“Artışların önemli bir kısmı enflasyonla geri alındı”
Enflasyon sepetindeki mamüllerin ve yüklerin güncellenmesine ve 409 hususun tartılarının değiştirilmesine karşın TÜİK’in 2022 Ocak ayına ait enflasyon dataları, aylık yüzde 11,10, yıllık yüzde 48,69 oldu. Memur ve memur emeklisi maaşlarına birinci 6 ay için yapılan yüzde 7,5 oranındaki artırım, enflasyon artışının altında kaldı. Merkez Bankası’nın üç hafta evvel yüzde 23 olarak deklare ettiğı yılsonu enflasyon amacı çöpe gitti.
Besin meblağlarında aylık enflasyonun yüzde 10,9’da kalmasına karşılık yıllık yüzde 55,6’ya ulaşmış olması, sayıların gerçekliğinin sorgulanmasını gerektiriyor. TÜFE’de, ocakta bundan evvelki aya nazaran yüzde 11,10, geçen yılın birebir ayına göre yüzde 48,69 artış oldu. Enflasyon, Nisan 2002’den bu yana en yüksek düzeye çıktı. Bağımsız ekonomist ve akademisyenlerin oluşturduğu ENAG, enflasyonun ocakta aylık bazda yüzde 15,79, yıllık olarak da yüzde 115,17 arttığını hesapladı.
Merkez Bankası (MB), 2022 yılsonu enflasyon gayesini yüzde 11,8’den yüzde 23,2’ye yükseltmişti. Bu maksadın tutabilmesi için kalan 11 ayda toplam enflasyonun yüzde 12,1 olması gerekiyor. Bu da şubat-aralık periyodunda aylık enflasyonun en çok yüzde 1 olması demek. halbuki daha şimdiden önümüzdeki aylarda da aylık enflasyonun bir süre daha çift haneli ve daha sonrasında en az aylık yüzde 5-9 içinde seyredeceği görülüyor. TÜİK’in yüzde 11,10 olarak deklare ettiğı ocak enflasyonu, MB’nin 2022 yılı birinci enflasyon raporundaki gayeleri çöpe dönüştürdü.
Minimum fiyata, memur, emekli, kontratlı fiyatlarına yapılan artışların önemli bir kısmı enflasyonla geri alındı. Sayıları 14 milyona yaklaşan emekliler enflasyonun ağır hasarıyla gelirlerinde eksiye düştü. Gelir artışlarının her ay ya da azami üç ayda bir bir daha düzenlenmesi kaçınılmaz hale geldi.
“Tarımda yapısal ıslahatların süratle uygulamaya konulması zorunludur”
İktidar, ziraî üretimin girdi maliyetleriyle sürdürülemez hale geldiği ve besin enflasyonunun yüzde 55’i aştığı bir ortamda milyonlarca üreticinin feryadını duymazdan geliyor. Üretim girdileri yüzde 250-400 içinde artan üreticiye dekar başına 50 liralık takviyeyle yaklaşan besin kıtlığının önlenmesi olanaksız. Ülkemizin zerzevat meyve üretim ve ihracat deposu vilayetlerimizden yükselen sesler, seracılığın tükenmeye gerçek gittiğini gösteriyor.
Tarımda yapısal ıslahatların süratle uygulamaya konulması zaruridir. Üretim düşüşü ve besin kıtlığı başladıktan daha sonra alınacak hiç bir tedbir tahlil sağlamayacağı üzere, dünyada artan besin meblağları ve besin arzı niçiniyle ithalat yoluna gidilse de yüksek fiyattan yapılacak ithalat fiyat artışlarını ve enflasyonu daha da üst çekecektir. İktidarın üreticinin üretimden vazgeçmemesi için önemli bir takviye programını, ithal girdilerde sübvansiyonu, sulama, elektrik, doğal gaz fiyatlarında indirim ya da faturanın belli bir yüzdesinin iadesini gündemine alması gerekmektedir.
“Daha fazla malı daha ucuza ihraç ederek ihraç gelirlerini artırma yolunun sonuna gelindi
İktidarın ‘ihracat artışı ve cari fazla’ üzerine kurguladığı ekonomik modeli, ocakta aylık 10,5 milyar dolarla tüm vakit içinderın rekorunu kıran dış ticaret açığı ile daha birinci ayda çöktü. İhracatın ithalatı karşılama oranı 20,3 puan düşüşle yüzde 62,8’e inerken ithalatta yüzde 55’e varan artış, ‘rekabetçi kur’ siyasetinin ve ‘kuru baskılama’ siyasetinin geçersizliğini gösterdi.
İktidarın düşük faiz ile yatırımların desteklenerek, büyüme ve istihdam artışını hedefleyen, rekabetçi kur avantajı ve yatırımların artmasıyla ihracatın artırılmasını, ithalatın düşürülmesini ve cari açığın cari fazlaya çevrilmesiyle döviz gelirlerinin artırılmasını, dış borca bağımlılığın ortadan kaldırılmasını önbakılırsan modeli, daha yolun başında en kıymetli ayağından önemli yara aldı. Ocak ayı bilgilerindeki asıl dikkat edilmesi gereken tablo, ihracat artışına karşın ihraç gelirlerinin düşmesi, ünite ihracat gelirinin, ünite ithalat fiyatının üçte biri düzebir daha inmiş olması. Başka deyişle daha fazla malı daha ucuza ihraç ederek ihraç gelirlerini artırma yolunun sonuna gelindi.
“131 milyon hesaptan KKM’ye geçen hesap sayısı 620 bin”
BDDK, Kur Muhafazalı Vadeli TL Mevduat (KKM) hesap sahiplerinin 620 bin kişi olduğunu deklare etti. Yapılan bildiri değişiklikleriyle parası döviz olanlara sağlanan imkanlar genişletiliyor. 620 bin kişinin faiz geliri ve dövizindeki kur kaybı, 84 milyon yurttaşın ödedikleri vergilerle Hazine’den finanse ediliyor. 131 milyon hesaptan KKM’ye geçen hesap sayısı 620 bin, toplam hesapların binde 2,1’i.
Vaat edilen faize, kur garantisine, yüksek getiriye karşın toplam mevduatın yalnızca yüzde 5,5’lik kısmı KKM sistemine dahil olmuş. Mevduat sahipleri, iktidara ve iktisat idaresine güvensizliğini ve paralarıyla ilgili tasa taşıdıklarını, sistemin haricinde kalmayı tercih ettiklerini gizlemiyor.
“BDDK bilgileri, iktidarın uyguladığı para, faiz, kur siyasetlerinin milyonerlere hizmet ettiğini sergiliyor”
BDDK’nın 2021 yılsonu bilgileri, iktidarın uyguladığı para, faiz, kur siyasetlerinin zengini daha güçlü, yoksulu daha yoksul yaptığını, milyonerlere hizmet ettiğini sergiliyor. Kitleler fakirleşirken milyonerlerin sayısı bir yılda yaklaşık 200 bin kişi arttı.
Açıklanan resmi bilgilerle geçen yıl milyoner sayısı 191 bin 181 kişi arttı. Hesabında 1 milyon TL ve üzerinde parası olanların toplam sayısı ikiye katlanarak 471 bine ulaştı. 2020 yılında bu sayı 279 bin idi.
471 bin hesapta 3,1 trilyon, 125 milyon hesapta 87 milyar olduğunu düşündüğümüzde, uçurumun ne kadar derin olduğu, servetin dar bir kesimde toplandığı daha uygun anlaşılıyor. Birden fazla hesap yalnızca maaş hesabı ve milyonlarca hesaptaki para, maaş yattıktan daha sonra sıfırlanıyor. Bu da iktidarın uyguladığı iktisat siyasetlerinin kimlere hizmet ettiğini somut hale getiriyor.
“Millete ilişkin olan millete dönecek”
Cumhurbaşkanı Erdoğan sonucuyla Hazine’ye, Ulusal Emlak’a ilişkin kıyı ve ormanlık alanlarda, kıyılarda, kent merkezlerinde bedelli arsa ve topraklar satılırken bir yandan da millete ilişkin bu varlıkların satışına, imara, inşaata açılmasına yönelik yargıdan iptal kararları çıkıyor. CHP iktidarında, mevcut iktidarın arsa-arazi yağması, doğayı tahrip eden imar kararlarıyla birilerine aktardığı devasa rantlar geri alınacak, milletin olan millete iade edilerek bir daha milletin olacaktır.
Geçen hafta Danıştay’ın en üst ve son karar organı olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’ndan çıkan kararla iktidarın rant ve inşaat hırsının hukuksuzluğu yargı sonucuyla da tescil edildi. Eş vakitli olarak Ordu Yönetim Mahkemesi, Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin kıyı düzenleme ve rekreatif alan kazanma emelli deniz dolgu projesinin inşaatını durdurdu. Bilhassa Karadeniz’de doğayı alabildiğine tahrip eden; yaylaları, kıyı şeritlerini, ormanlık alanları imara, çevreyi kirleten maden yatırımlarına açan iktidarın çevreyi katleden bir sonucu daha yargıdan döndü.
Lakin bugünden şunun bilinmesi gerek. Bu yerler, yerler, kıyılar, kıyılar Hazine’nin üzerine de görünse millete ilişkin. Yangından mal kaçırırcasına, iktidardan gideceklerini bakılırsarek sürat verdikleri bu satışlarda milletin olan taşınmazları kapışanlar, bunların kamulaştırılacağını, kendilerinden geri alınacağını ve tekrar ilişkin olduğu yere, millete iade edileceğini bilmeliler. Kimse bu rant ve etraf katliamına ortak olup, servet ve yarar kapısı nazaranrek yanlış hesap yapmasın. Millete ilişkin olan millete dönecek, kimsenin telaşı olmasın.
“CHP iktidarında tabiatın korunduğu bir Türkiye’de daima bir arada memnun ve huzurlu yaşayacağız”
AK Parti iktidarları müddetince son 20 yılda, ülkemizde etraf ve tabiat tahribatı hızlandı. Uygulanan güç siyasetleriyle, yandaş müteahhitlere dağıtılan lisanslarla ülkenin su kaynakları tüketildi. Kuruyan sulak alanlarda yaşayan canlı çeşitleri yok oldu. Sulak alanları, süratle çöle dönüştü. Tarım alanları imar değişiklikleriyle yapılaşmaya açıldı.
İktidarın ülkenin çıkarlarını, etrafın ve tabiatın korunmasını düşünmekten çok günlük siyasi çıkarının peşinde olduğu, çevreyi doğayı, doğal kaynaklarımızı muhafaza konusunda samimi olmadığı açıkça görülüyor. CHP iktidarında, etraf ve tabiat katliamı son bulacak. Daha yeşil, etrafın, tabiatın korunduğu, çağdaş tarımın inşa edildiği bir Türkiye’de, daima bir arada keyifli ve huzurlu yaşayacağız.
“Katar-ABD içindeki bu sürpriz yakınlaşma ABD idaresinin bölgedeki yeni tercihlerini yansıtıyor”
ABD Lideri Biden’ın Katar Buyruğu Pir el Tamim’i Beyaz Saray’a davet ederek ağırlaması ve Katar’ı ‘NATO üyesi olmayan en kıymetli stratejik ortak ve müttefik’ olarak nitelendirmesi, bölgemizde Katar’a ABD tarafınca epey kıymetli bir misyon yüklendiğini gösteriyor. Rusya’nın Kuzey Akım 2 boru sınırını yaptırım kapsamına almayı planlayan ABD, Avrupa’nın doğal gaz açığını Katar’dan sağlamayı hedefliyor.
Katar-ABD içindeki bu sürpriz yakınlaşma, ABD idaresinin bölgedeki yeni tercihlerini yansıtıyor. Doğu Akdeniz’de Mısır’a 2 milyar dolarlık silah satışına onay vererek müttefik seçimini ilan eden ABD, Ege ve Akdeniz’de bu durumu Dedeağaç ve Girit’te kurduğu üsleri, F-35 ve savaş gemileri de dahil 9 milyar dolarlık silah satışıyla Yunanistan’a verdi. Erdoğan iktidarının ve ötürüsıyla Türkiye’nin bu tercihler ortasında yer almadığı anlaşılıyor.
“İran ile ABD içindeki nükleer müzakerelerde olumlu bir gelişme sağlandı”
Trump devrinde kaldırılan sivil maksatlı nükleer faaliyetlere yönelik muafiyetler bir daha yürürlüğe konularak, İran ile ABD içindeki nükleer müzakerelerde olumlu bir gelişme sağlandı. ABD’nin Trump’ın sonucunı iptal ve muafiyetleri devreye sokma sonucunın Katar Emiri’nin ABD ziyaretinden daha sonrasında gelmesi, Katar’ın aracılığının birinci olumlu kararı olarak kıymetlendirilebilir.
Bundan bu biçimde bölgede ABD ile sorun ve düşünce yaşayan ülkelerin Katar’ın kapısını çalmasının gerekeceği söylenebilir. Bu açıdan Biden ile yakınlaşmak ve ortasını düzeltmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar Emiri’nden yardım ve dayanak istemesi, oduna hazır olduğunu iletmesi sürpriz olmayacaktır.” (ANKA)